1-Grafik eğitimi veren okullarımızda hocalar “usta” mıdır? Hocalarla öğrenciler arasında ideal bir usta-çırak ilişkisi var mıdır?

2-Okulu bitiren bir grafiker adayı; kendisini çıraklıktan kurtulmuş bir kalfa gibi görebilmekte midir?

3-Okuldan mezun olmuş genç grafiker, piyasada kalfa veya usta olarak saygınlıkla karşılanıyor mu, yoksa hiç bir şey bilmeyen sadece diploması olan kişi olarak mı değerlendiriliyor?

4-Eğer böyleyse bunun sebebi ve çözümü nedir?

5-Okuldan mezun olmuş genç grafikerin hocalarının ustalığı yetmiyor da, piyasadaki başka ustalardan usta-çırak ilişkisi içinde yeni bir eğitim mi alması gerekiyor?

6-Gerçek usta-çırak ilişkisi sadece piyasada mı mevcut?

7-Eğer öyleyse piyasadaki ustalar yani usta grafikerler; alaylı mı, mektepli mi?

——-

Grafikerlikte usta çırak ilişkisi nasıl olmalı, alaylı mektepli ilişkisi nasıl olmalı?

GRAFİK TASARIMDA USTA ve ÇIRAK İLİŞKİSİ veya SERBEST PİYASA

1- Grafik tasarım konusunda kimin usta, kimin çırak, kimin kalfa olduğu belli değildir, her şey iç içe geçmiştir. Bu durum ucuz emek arayan patronların işine yaramaktadır. Reklam verenin kültürsüzlüğü de bunu körüklemektedir.

2- İki aylık kurs bitiren de, 3 yıllık meslek lisesi bitiren de, 2 yıllık veya 4 yıllık fakülte bitiren de grafiker (grafik tasarımcı) sayılmaktadır. Sorun sadece piyasanın ekonomik şartları değil, grafik sanatının ne olduğunun bilinmesinin engellenmesi sorunudur. Sorun eğitim ve kültür sorunudur.

3- Duvarcı ustası, elektrikçi, veya muhasebeci grafikerlik yaptığı gibi; tekstil mühendisi, mimar, bilgisayar mühendisi gibi kariyerli mesleklerden diploma sahibi olup da grafikerliğe gönül verenler de grafik tasarımcılığı yapmaktadır. Sorun; alet işler el öğünür ata sözü ile; eli görmeyen yazıyı kalem yazdı sanır sözü arasındaki dengenin kurulamayışıdır.

4- Burada sıkıntı; alaylı veya mektepli olup olmamak değil, kimin ne kadar usta ne kadar kalfa olduğunun saptanamayışından kaynaklanmaktadır. Sorun; hiç bilenle bilmeyen bir olur mu, veya emaneti ehline veriniz sözlerinin unutulmuş olmasındadır.

5- Kısaca mesleğin niceliği çok genişlemesine rağmen, mesleğin NİTELİĞİ konusundaki diyagram eğrisi bu nicelik artışına göre yukarıya doğru bir kalite doğrultusu göstermemektedir.

6-Bunu serbest piyasa ekonomisi ile, ne yapalım koşullar böyle şeklinde adam sendeci bir yaklaşımla kabullenmek mümkün değildir.

7-Düşük ücretle çalışmaya razı olup, kendine grafiker payesi verilmiş, aslında usta grafiker olmadığını bilip, kendinin usta grafiker gibi gösterilmesine itiraz etmeyip, deneye yanıla meslek öğrenen gençlerin bu çabalarına hak verip, desteklemek; aslında bu piyasa koşullarını desteklemektir. Zulmü görmemek ve ortak olmaktır.

8-Bu yanlış anlayışın en önemli ürünü; “teknoloji o kadar gelişmiştir ki bir kişi 5 kişinin bildiği programları bilmelidir, 5 kişinin işini tek kişilik maaşa, hatta onun da yarısına da yapmalıdır, çünkü koşullar artık böyle”, anlayışıdır. Bu bizi dünyayı teknoloji yönetiyor mantığına götürür, oysa teknolojiyi de insan yönetir.

9- Şimdi tam bu konuda filmcilik sektörden örnek vermek isterim; Filmcilik sektöründe senaryo; İbrahim Tatlıses, Müzik; İbrahim Tatlıses, Baş Rol; İbrahim Tatlıses, Yönetmen; İ.Tatlıses ve Yönetmen İ.Tatlıses olursa ve film yapmak artık İbo yöntemi ile gerçekleşir hale gelirse, (ki burada İbo malı götürüyor, 1 kişinin maaşına bu işleri yapmıyor, tek fark bu. Ayrıca herkes İbrahim Tatlıses gibi 5 işi birden yapamaz) inşaat sektöründe de; bir gökdelenin statik ve çelik hesaplarının aynı mimar tarafından yapılması, çeliğin en ucuzunun bulunup alınması, şehrin göbeğinde arsa bulunması, belediye ve bakanlık ile ilişkilerin bu mimar tarafından yürütülmesi, binanın iç dekorasyonunun iç mimar tarafından değil de yine aynı mimar tarafından bir çırpıda yapılması, binanın elektrik donanımlarının da elektrik mühendisi tarafından değil bu mimar tarafından yapılması ve tüm bunların, bir kişinin yarı ücretine yapılması anlamına gelir.

10-Yine devam edersek; çizgi film sektöründe bir ressamın karakter tipi oluşturması, onun her türlü hareketini gerek manuel gerek computer graphicte vermesi, elbisesinin içini boyamasını, arka plandaki manzaraların back-ground ressamlığını yapması, 3D max animasyonlarını, after effect’lerini, senaryosunu, metnini, müziğini, vesair her şeyini tek başına yapmaya kalkıp bir de bir kişinin yarı fiyatı ücret talep etmesine benziyor. Her şeyi ekonomi belirlemez. Her şeyi teknoloji de belirlemez. Hepsinin arkasında hepsini belirleyen bir zihniyet vardır. Bu zihniyete kimi politika der, kimi siyaset der. Ülkelerin bağımsızlılığı ve ne kadar bağımlı olduğu bu zihniyet üzerinde ne kadar hak sahibi olduğu ile ölçülür. Bu zihniyeti yöneticiler belirler, erk’i, idareyi elinde bulunduranlar belirler. Doğru düşünen doğru yönetir.

11-Şimdi piyasa bunu istiyor diyenler, aslında kendileri böyle istiyor demektir. Bunları böyle yapmak isteyen gençlere destek olalım vs. gibi yuvarlak laflar bu sorunları çözmez.Gençlerin önünün açılması onları usta diye kandırıp çırak maaşı ile aldatmakla olmaz. Onları ustanın ekmeğine göz dikmeden layık olduğu kadroda layık olduğu maaşla çalıştırarak, onlara iyi bir ustanın yanında çalışma şartları sağlayarak ve onları meslek içi eğitimden geçirmekle olur.Bunu da ne üniversiteler, ne de dershaneler yapmaktadır. O halde grafiker örgütleri yapacaktır.

12- Bu örneklerdeki gibi grafiker, sinemacı, mimar, çizgi filmci yok mudur? Vardır ama az sayıda. Ya bunlar işletme sahibi olmuştur, ya da istisna olarak müstesna yerlerinde isimleriyle marka olmuş meşhur kişilerdir. Firma sahibi olmasalar bile isimleri firma gibidir ve zaten artık her işi de yapmazlar, yaptırırlar. Böyle 1-2 müstesna kişinin çıkmış olması bu sorunları yok etmez.

13-Bu sorunların tek çözümü kaliteyi arttırmaktır. Fabrikalardaki gibi kalite kontrol sistemleri geliştirmektir. O zaman kaliteli usta, elinin altındaki çıraktan kaliteli kalfa yetiştirir. Bu kalite artışı nasıl sağlanır?

14-Bunun için grafikerlere iş veren sektörlerin temsilcileri, ile alaylı veya mektepli, usta veya çırak; grafikerlik (aslında grafik tasarımcılık) mesleğinden ekmek yiyenler, grafik tasarım eğitimi veren eğitim kurumları, devlet ve özel üniversiteler, grafik programı eğitimi veren dersaneler bu nitelik artışı için çare aramalıdırlar.

15-Doğru düşünenin doğru yönetmesi için güçlü de olması lazımdır.Grafikerlerin doğru bir hedefe doğru, haklı oldukları isteklerle, güç kazanmaya ihtiyaçları vardır. Ve elbette bu sorunları “dürüstçe” tartışmaya ihtiyaçları vardır.

Faruk Çağla

08.08.2008

Mustafa Turgut:

Al yazıyı, “grafik” kelimesinin başına “foto” kelimesin ekleyip yayımla.. Ey photography’ler, lafım sizedir.

ALAYLI-MEKTEPLİ AYRIMI;

Faruk ÇAĞLA;

Grafikerler arasında alaylı-mektepli ayrımı yaratarak; alaylıların düşük ücretlerine mekteplileri de razı etmek aslında “böl ve yönet” politikasıdır. Alevi-sünni, dindar-laik, solcu-sağcı vs gibi “önce ayrımcılığa inandır, sonra birbirine kırdır” politikasıdır. Aynı politikanın bir benzeri olarak grafikerler üzerinde alaylı-mektepli ayrımcılığı yapılarak grafiker ücretlerinin ucuzlatılması politikasıdır. (Tıpkı üzerinde çatışma olan arazilerin rant bedelinin ucuzlaması gibi.) Ama ucuzlayan sadece grafiker ücretleri değil, grafik tasarım kalitesi de ucuzlamakta ve ucuz ve kalitesiz grafik tasarımlar reklam veren sanayicinin marka değerini yükseltmemekte, prestijini veya satışlarını yükseltmemekte; aksine düşürmektedir. Böyle olunca reklamdan ve grafik tasarımdan umulan ve beklenen fayda sağlanmamaktadır.

Ben, alaylı-mektepli ayrımına karşı olduğum için kurduğum derneğin adını TÜM Grafikerler Dayanışma Derneği olarak koydum. Buraki TÜM kelimesi; tasarım bilen bilmeyen, diplomalı-diplomasız tüm grafikerleri kapsamaktadır.BU nedenle bölücü değil, ayrımcı değil; birleştiricidir, çünkü birlikten kuvvet doğar.

Böylece çatışmadan, bölünmeden fayda uman fırsatçılar ordusunun planlarına, hain tuzaklarına meydan vermemiş olduk.

Peki; kötü tasarımı sadece alaylılar mı yapar? Hayır! Çünkü Türkiye’de iyi grafik tasarım öğreten üniversiteler hemen hemen kalmamıştır. Ben geçen aylarda bir kamu kurumunun kendi bünyesindeki bir reklam kurumunda grafikerlik yapan 8 kişiye “tasarım” dersleri verdim. İçlerinden bir bayan XXX Üniversitesi Grafik mezunuymuş ve 4 renkli ofset makine ile 2 renkli arasındaki farkı bilmiyordu. Tipografi dersi hiç almamıştı, içinde kalem resmi olan kalem yaz dediğimde, küçük L harfinin ucunu sivrilterek kurşun kaleme benzetmeyi zar zor akıl edebildi, küçük L harfini sembolize eden çubuğun kalınlığını küçük k harfinin çubuk kalınlığının 5 misli yapmıştı.Oysa hiç fakülte okumamış öteki genç, “keser yaz içinde keser resmi olsun” dediğimde küçük r harfini kesere benzeterek benden tam not aldı.

Bu arada küçük bir yanılgıyı da düzeltmiş olayım; ben sadece mektepli grafikerleri kolluyor ve onların sorunlarıyla ilgileniyor değilim. Ben alaylı grafikerlerin de sanat ve tasarım dersleri almaları için bir akademi kurmayı da çok istiyorum. Bu okul dersane mantığı ile program menülerini göstermek suretiyle eğitim vermeyecek. Bu okul açılırsa alaylı-mektepli ayrışması yaratıp bunu kendi çıkarlarına kullanan çekirgelerin de tekerine çomak sokacağız. Bu arada adı mektepli ve diplomalı olup da diplomasının hakkını veremeyenler de bu okula gelecekler ve tasarım öğrenecekler. BU okulu açmak için bir yerlerde hibe bulmamız ve sponsor bulmamız lazım. Bu konuda bize yardım edecek birisi çıktı, aylık 2,500 lira ve bulunacak hibeden de yüklü bir komisyon istediği için anlaşamadık. Arayışımız sürüyor.

Küçük bir detay daha vereyim; tekstil, resim, heykel, seramik veya iç mimarlık bölümü mezunu olanlar da alaylıdır çünkü grafik bölümünde okutulan tipografi, ambalaj, web tasarım, ambalaj tasarım, matbaacılık teknikleri, fotoğraf vs gibi dersleri almamışlardır ve İLETİŞİMCİ EĞİTİMİNDEN geçmemişlerdir. Dolayısı ile üniversitede grafik bölümü başkanının resim bölümü mezunu bir profesör olması grafik sanatı adına bir cinayet olduğu kadar, grafik bölümünde seramik ve tekstil bölümünden mezun hocaların grafik dersleri vermesi kadar da grafik öğrencilerine yapılmış kötülük olamaz.

Son söz; liselerde düzgün eğitim verilse ÖSS dersanelerine gerek kalmaz değil mi? O halde üniversitelerde adam gibi grafik eğitimi verilirse dediğiniz sertifikaların kurslarını veren ve program dersleri veren dersanelere de gerek kalmaz.

Neymiş; balık baştan kokarmış. Bu kokuşmuş bataklıkta sivrisinek de ürer, çekirge de!’
Sevgili kardeşlerim, her grafiker biraz uyanık olsa o zaman o bataklık çok daha çabuk kurur.


Sema Can:

ben bir alaylı grafiker olarak bu konuda yazınızı cok yerinde buluyor ve size teşekkür ediyorum. alalylı grafiker ; küçük yaştan beri calısmaktan eğitim alalmamıs veya ailesinin maddi gücü yetmemiş ama yine de grafikerlik yapmak için çırpınan insanlardır bence ve bircok kişi tanırım çoğu ünv. mezunlarından daha hızlı pratik ve yaratıcıdır. üniv. mezunlarına sonsuz saygımız var ama iş hayatına atılacağım diye yemek parasına calısmaya devam ederlerse grafikerlik artık değersiz bir meslek olmaya mahkum kalır

21 Ocak 2013, 17:22

 

Gül Dağ Düvenci:

Ben de mektepli sınıfına giriyorum. 9 yıldır piyasada çalışıyorum ama nedense grafiker adı altında çalıştığınız zaman emeğinizin karşılığını alamıyorsunuz. Ben 1 yıldır yaptığım işin parasını almaya çalışıyorum ve piyasadan çok alacağım var. Bunun gibi bir çok sıkıntı…. ama bunun sebebi de wordde kalp çizen ben grafikerim diye geliyor. İte kaka zorlaya çabalaya az çok birşeyler öğreniyor işveren bu kişiye çok komik paralar veriyor 1 yıl aradan sonra bu kişi ucuz paralara piyasada dolaşıyor. (Yanlış anlaşılmasın alaylı olupta bu işi hakkıyla yapanlara değil sözüm ) Yani hiç kimse bu mesleği ciddiye almıyor. Güzel sanatlar fakültesi okumak çok masraflı öğrenciliğmi sıkıntı içinde geçirdim ünv tamamlayabilek için sürekli çalıştım bu kadar sıkıntı çekip 8-10 yıl gibi bu mesleğe emek verip birde komik paralara çalışmak üzüyor beni.. bunu değiştirmek çok zor grafiker ayakçı onlara göre umarım herkes dilediği şartlar altında çalışabilecek iş bulabilir kendine..

28 Ocak 2013, 17:17 ·

 

Faruk Çağla‎:

25 Haziran 2013 ·

ALAYLI GRAFİKER KİME DENİR?

Değerli grafik tasarımcısı Ali Tekin Çam dostum; alaylı-mektepli ayrımının nereden kaynaklığını açıklıyor.

Ben de aynı fikirleri paylaşıyorum. Çünkü ben de üniversiteye girmeden tabelacı çıraklığı yaptım, hem alaylı hem mektepliyim.

Dev gibi tabelaları taşıdım, az hamallık ve uşaklık yapmadım, dükkanı ben süpürür sobayı ben yakardım.

Ama meslek öğrendim. İki aylık kurs bitirip grafiker olmadım.

Usta çırak ilişkisi tarihte kaldı diyenler için, usta çırak ilişkisinin daha iyi anlaşılması için, her öğretmenin bir usta, her ustanın bir öğretmen olduğunun bilinmesi için… her öğrencinin bir çırak, her çırağın bir öğrenci olduğunun daha iyi anlaşılması için bu yazıyı aşağıya alıyorum.

İster mektepli olsun ister alaylı; her ustanın bir çıraklık ve kalfalık döneminin olduğunun bilinmesi için… ister lonca sisteminde olsun, ister üniversite eğitiminde, ister okul eğitiminde ister piyasa eğitiminde olsun… her eğitim sürecinde her an hepimiz için çıraklık ve kalfalık, daha sonra ustalık dönemlerimizin olduğunun iyice hatırlanması için bu yazıyı aşağıya alıyorum.

ALAYLI OLMANIN, EĞİTİMSİZLİK OLMADIĞININ BİLİNMESİ İÇİN bu yazıyı aşağıya alıyorum.

Teşekkürler Ali Tekin Çam.

Faruk Çağla

(yazı Gra-list.yahoogroups.com’dan alınmıştır);

———————-

Kavram kargaşasını önleme adına minik bir katkıda bulunmak istiyorum:

Alaylı ile kurs mezunları sakın ha sakın birbirine karıştırılmasın lütfen. Aynı şey değildir çünkü.

Alaylı demek, birinin alayından yetişenlere denir.

Kelimenin kökenine değinecek olursak eğer; Osmanlı’nın son dönemlerinde Avrupa’da ki ilerlemeler görülünce, artık askeri eğitimin de okullaşması gerektiği anlaşıldı. 20.yy. başında Osmanlı ordusunda harp okullarından mezun subaylar ile ordu içinde kalarak ilerlemiş fakat herhangi bir okul eğitimi olmayan subayları ayırt etmek için kullanılmış; harp okullarından mezun olmamış subaylar alaylı olarak adlandırılmıştır. (Alaylı; Antalya ilinin Merkez ilçesine bağlı bir köydür,.. gibi bir tanım da vardır, ama konumuz dışı olduğundan değinmeyeceğim.)))

Asker bir millet olmamızdan mıdır, nedir? Bu başlık; sanat ve zenaat içeren meslekler için de benimsenmiş ve kullanılmıştır. Bir ustaya çıraklık etmiş, mesleğinin inceliklerini o ustadan öğrenmiş, usta-çırak ilişkisiyle çekirdekten yetişmiş olanların tanımıdır alaylılık. Bizim kültürümüzde de önemli bir yere sahiptir.

Mesleğimizle ilgili olarak; mektepli ustaların genelinin de alaylı bir geçmişe sahip olduğunu parantez içinde belirteyim.

Kurs mezunları ise bu tanıma uygun değildir.

Saygılarımla

Ali Tekin Çam