TAVİZ ama KİME ve NE KADAR ?

Bir süre önce bir müşterime logo ve kartvizit çalışması yaptım, web sitesi yapmak için de anlaştım.

Logonun parasını aldım, işi yaptım, hesap kapandı. Web sitesinin de yarı parasını aldım ama daha başlamadım.

Çünkü müşteri bana resimlerini ve yazılı metinlerini göndermemişti.

Bu geçen bir ay süre içinde o firmaya yeni bir makine mühendisi almışlar, az önce o mühendis genç aradı beni.
Dedi ki;
“Yarım kalan bir web site işimiz varmış, web sitemizin tasarımında izlenecek yol ve site tasarımının detayları için bir araya gelmemiz gerekiyor, ne zaman müsaitsiniz, buyrun görüşelim”

Dedim ki;
“Ben her çağrıldığım yere gitmiyorum, eğer gitsem oturup tasarım yapamam. Sizin patronlarınız ile bir kere görüştük, bana ne iş yaptıklarını anlattılar ve gittiler. Daha sonra ben 5-6 tane logo yaptım ve internet üzerinden yolladım. Birini beğendiler. Onun kartviziti yaptım. Yine matbaaya internet üzerinden yolladım. Matbaacı bastı, gidip matbaadan aldılar.Gidip almasalardı kargo ile yollayacaktık. Paramızı da banka havalesi ile yolladılar. Bakın siz de şimdi bana telefonla ulaştınız, demek ki çağımız iletişim çağı… Siz modern iletişim yollarından biri olan internetle ürün resimlerinizi yollarsınız. Metinleri yollarsınız ben bir iki taslak yapıp yollarım. Web siteniz bu yolla oluşur. Ben bu yolla Türkiye’nin her tarafına iş yapıyorum, hatta yurtdışına iş yapıyorum. Dolayısı ile iş yerinize gelmemin gereği yoktur.”

Böylece bu genç mühendis 54 yaşındaki bir grafikeri yanına çağırmasının yanlış ve yersiz olduğunu anladı…

Ben bunu ona gerekçeleriyle anlattım.

Ama “sen kimsin ki beni yanına çağırıyorsın dümbük, yeni işe girdin de adam mı oldun, sen git de patronun konuşsun benimle” demedim…

Asıl dümbüklük onun patronunda. Patronu adam olsaydı önce beni arar, işe yeni bir eleman aldığını ve web sitesi yaptırmaktan sorumlu olduğunu, birlikte çalışacağımızı bana bildirmesi gerekirdi…

İşte bu görgü kuralını bilmeyen cahil patronun emrinde emir kulu olan üniversite bitirmiş genç ve acemi bir mühendisin cahilliğinden değil tecrübesizliğinden kaynaklanan görgüsüzlüğü… Veya kendisine verilen paye ile kendini bir şey zannedip beni ayağına çağırması.

Hani bir adam varmış oğluna hep oğlum sen adam olamazsın dermiş. Bir gün oğlu vali olmuş, babasını gecenin ikisinde apar topar makamına çağırmış. Babasına” bana adam olamazsın dedin ama bak ben vali oldum” demiş. Babası da “oğlum ben sana vali olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim, adam olsaydın gecenin bu saatinde beni buraya çağırmazdın” demiş.

Şimdi bu gence “web sitesi yaptır” dediler ya, illa beni ayağına çağırıp yaptıracak. Sanki gözünün önünde yapacağım.

Çok şükür şimdi bu özgüvenin sahibi oldum.

Bundan 20 yıl önce kartvizit yaptıracağım gel deselerdi koşup giderdim. Koşup gidenleri de kınamıyorum. Ama diyorum ki, mesleğinizde ilerledikçe değerinizi bilin ve kendinizi ezdirmeyin…

Dik duruşunuzu koruyun ve kime ne kadar taviz vereceğinizi bilin.
Şunu unutmayın, verdiğiniz tavizlerle çıkarınız dengeli olsun.

Küçük adamlara büyük tavizler vermeyin, büyük adamlara mümkünse küçük tavizler vermeye bakın.

Eşinize, çocuğunuza, patronunuza, müşterinize karşı ayağınız yere sağlam basarsa, aşağılık kompleksine de büyüklük kompleksine de kapılmazsanız, kibirlenmez ve böbürlenmezseniz, hakkınızı efendice savunursanız…

Göreceksiniz işler daha kolay yürüyecek…

Tüm bunlara rağmen yine de olmuyorsa kabahat sizde değil demektir. Her işte bir hayır vardır demelisiniz. Demek ki o işte hayır yokmuş ki olmadı demelisiniz.

Siz sağlam durursanız, haksızlık yapmazsanız, ezmez ve ezilmezseniz, aldanmaz ve aldatmazsanız…. Allah başka kısmetler çıkartır, başka kapılar açar. Yeter ki siz efendi, dürüst ve namuslu olun… Zaten meslek ahlakı da (etiği de) budur.
Meslek ahlakına sahip grafikerlerin DAYANIŞMA NOKTASI; Tüm Grafikerler Dayanışma Derneği (www.tgdd.org.tr) bunu unutmayın lütfen.

(bu yazı 2011’de yazıldı)